salpazarihaber.com
2011-09-22 12:32:23

Ormanlarımızı geri istiyoruz!

Bülent Şirin

bulentsirin1967@gmail.com 22 Eylül 2011, 12:32


Bundan 15-16 sene kadar önce, Finlandiya’nın tam bir orman ülkesi olduğunu, Avrupa’da yayınlanan gazetelerin kağıdının neredeyse tamamının o ağaçlardan elde edildiğini ve bu ticaretin Finlandiya ekonomisinde büyük bir ağırlığı bulunduğunu okuduğumda çok şaşırmış, hâttâ afallamıştım. Çocukluğumuzdan beri eğitim sistemi dahilinde bize “yeşil” sevdirilmeye çalışılır, Türkiye’nin büyük bir çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu söylenir durulur, bütün gücümüzle bu yeşili korumamız gerektiği beynimize kazınırdı. “Birkaç dakikada kesilen bir ağacın 50-60 yılda büyüdüğünü biliyor muydunuz?” Derlerdi bir de. Eh, o zaman nasıl olur da ağaç kesebilirdiniz? Hesap ortadaydı, ağaçlara dokunmaya bile çekinmek gerekiyordu demek ki.  

İyi de o halde Finlandiya neden çölleşmiyordu? Türkiye’nin yarısı kadar bile yüzölçümü olmayan bir ülke nasıl oluyor da günde on milyonlarca basılan gazetelere kağıt temin edebiliyordu? Yazının devamında devletin vatandaşı ağaç kesmeye teşvik ettiği, buna mukabil ülkede ağaç sayısının azalmayıp bilakis çoğaldığı da vurgulanıyordu. Kafam fena karışmıştı. 50-60 yılda büyüyen ağaç birkaç dakikada yerle bir oluyor, bir ülke hababam ağaç kesiyor da nasıl ağaç sayısı çoğalıyordu? Bu işte bir yanlışlık olmalıydı. Fena halde kandırılıyor muyduk yoksa? 

Kısa süre önceye kadar bırakın hazine arazilerini, tapulu arazimizden bile izinsiz ağaç kesemiyorduk. O da bir sürü bıktırıcı prosedüre tabiydi hatırladığım kadarıyla. Sonra yöremizde geçmişte resmi orman memurlarıyla köylüler arasında ağaç kesme yüzünden ölümle sonuçlanan vurgun hadiseleri vuku bulmuştu. “Yükledim kıratıma, Torul hartamasını” diye türkü yakan adam gece atıyla kaçak tahta getiriyordu Torul’dan. Biliyordunuz, değil mi? 

Biz Torul’dan kaçak göçek hartama getirirken, kendi arazimizdeki ağaçları kesmekten imtina ederken bir gün “kadastro” çıkageldi. “Buralar orman olmuş” diye hüküm vererek tapulu arazimizi elimizden çekti aldı.  

Bu işte korkunç bir yanlışlık var. Mevcut yasaları tartışmıyorum, onlara göre gerçekten devlet gelip elimizden tapulu arazimizi alma hakkına sahip olabilir. Fakat hukuk diye bir şey vardır ve hukuk ile yasa kavramı birbirinden farklıdır. Mülkiyet hakkı tarihin her döneminde kutsal sayılmıştır. Şahsi mülkiyetim orman olmuş, tarla olmuş, başka bir şey olmuş, kimi ırgalar? Çok çok da uyarırsın, ceza verirsin, ormanın nasıl kullanılacağı konusunda yasal düzenlemeler yaparsın. Yıllarca hiçbir şey demedikten sonra ortaya çıkıp, elinden almak da neyin nesi oluyor? 

Geçtiğimiz günlerde Türk Hukuk sisteminin en üst düzey resmi kurumlarından emekli olmuş bir büyüğümüze sohbet arasında bu konuyu açtık. Giden arazimizin üzerine bir bardak soğuk su içmemizi tavsiye etmediyse de, geri alma umudunun yok denecek kadar az olduğunu ifade etti. Lafın arasında bir de “siz arazinizi sürecek, ara sıra ağaç kesip oraların size ait olduğunu belli edecektiniz” mealinde bir şeyler söyledi. Zıvanadan çıkmak işten değildi doğrusu. Biz yasalara saygılı olalım, illegal bir şey yapmayalım, tabiî aynı zamanda Türkiye’yi temiz tutup yeşili koruyalım diye efendi efendi otururken, meğer üzerinde yaşadığımız zemin altımızdan kayıp gidiyormuş da haberimiz yokmuş.  

Uzatmayalım, bu uygulama “HAK” değildir. Orman denen nesne bu kadar önemliyse -ki elbette önemlidir- o zaman miktarını arttırmak ve maksimum verimi almak için düzenlemeler yapılmalı. İşte Finlandiya örneği önümüzde duruyor. Ormanın tek faydası görüntüsü ve oksijen temin ediyor oluşu mudur? Ormanın bu kadar bol ve kolay yetiştiği bir bölgede neden bundan faydalanılma yoluna gidilmez de millet cezalandırılır? Kanun koyucu ve uygulayıcı iradeden tez zamanda bu konuda çalışmalar yapmasını bekliyoruz. Yoksa ben dedelerimin kimbilir hangi zahmet ve bedeller karşılığında tapusuna sahip oldukları arazimin elimden alınması karşısında hakkımı helal etmeyi düşünmüyorum.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.