İki gün önce bizim gazetede “Demiryolu ve otoyol sözü” başlıklı bir haber yayınlandı. Habere göre AK Parti Trabzon eski Milletvekili Asım Aykan, Trabzon’un güneye demiryolu ve otoyolla bağlanması noktasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın irade beyanı olduğunu belirterek, “Başbakanımızın 2023 vizyonu içerisinde Trabzon ve Doğu Karadeniz’in güneye açılması bulunmaktadır. 2023’e kadar Trabzon mutlaka güneye açılacaktır” demiş.
Eski milletvekili haberin devamında ısrarla 2023 vurgusu yaparak, Trabzon’un bu tarihe kadar Erzincan’a demiryolu ile bağlanacağını ve Malatya ile arasında 540 kilometrelik bir otoyolun başbakanın ortaya koyduğu 2023 vizyonunda yer aldığını ifade ediyor. Daha sonra da sözlerini şöyle tamamlıyor: “2023 yılına kadar hem demiryolu hem de karayolu ile Trabzon güneye bağlanacaktır. Bu açılım kentin sosyo-ekonomik gelişmesine de büyük katkı sağlayacağı ortadadır.”
Miladi 2023 senesinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılı olmasından daha öte ve derin anlamları olduğu açıktan dile getirilmese de bilmesi gerekenler tarafından biliniyor. Buna bir itirazımız yok. Ancak bu birden bire depreşen “güney” aşkı neyin nesidir, işin o kısmını anlayamıyoruz. Güney’de altın madenleri ya da zengin petrol yatakları mı vardır da serbestçe çıkarılabilmeleri için 2023 senesi beklenmektedir? Sonra o zenginliklerin tez elden Trabzon’a ulaştırılmaları mı gerekmektedir, gerekecektir? Neden? Mesele dünyaya açılmaksa Akdeniz var zaten, çok daha yakın bölgeye.
Şu fani dünyaya GAP efsanesiyle geldik, GAP efsanesiyle gidiyoruz. Yaşımız kemale erdi, GAP’tan ikinci bir Babil’in Asma Bahçeleri çıkmadı. Yalan dünyanın cenneti kurulmadı oralarda. Tarım üretimi patlaması da yok. Daha kötüsü, 2023’te oraların ne olacağı, kimin elinde kalacağı bile belli değil. Ortadoğu burası, dünyanın belki de en kaygan, en güvenilmez zemini.
2023’te “güney”in ne olacağı, kimin elinde kalacağı bilmesi gerekenler tarafından biliniyor da bu planlar ona göre yapılıyorsa bilmem. Oralarda başka bir devlet kurulacak da Türkiye o devletin hamisi mi olacak, ekonomik olarak şimdiden kuşatma ve himaye altına alınması mı planlanıyor, yoksa bunların hiçbirinin olmaması için vatanın bütünlüğü demir ve asfalt ağlarla sağlanmaya çalışılıyor da ihale yine Karadenizlilere mi yükleniyor, bilemeyiz. Acizane öngörümüz, GAP’ta üretilecek salatalıktan Trabzon’a cacık düşmeyeceği yönündedir.
Elbette ki güzel yurdumuzun dört bir yanı ulaşım ağıyla örülsün, ulaşım her tarafa ucuzlasın ve kolaylaşsın. Buna kimin itirazı olabilir? Tamam da Trabzon ve Karadeniz’in ulaşımda önceliği neden “güney” oluyor? Diğer yönlerde, yani doğu, batı ve kuzeyde Trabzon’u ilgilendiren çok daha fazla unsur var. Özellikle batıda milyonlarca Trabzonlu ve Karadenizli yaşıyor, memleketlerine –dinen biraz sakat olduğunu düşündüğümüz bir tabirle- kutsal topraklar adını verecek kadar gözlerini hasret bürümüş. Bu psikoloji gurbette doğup büyümüş çocuklara bile bilinçli olarak sirayet ettiriliyor.
İlk akla gelebileceği gibi “yapın bir yol, bu insanlar memlekete hücum etsin, orada yesin içsin, para bıraksın, memleket de kalkınsın” diyecek kadar kaba hesaplar peşinde değiliz. Gurbetteki milyonların memlekete daha kolay ve hesaplı bir şekilde daha sık gelip gidebilmelerinin bu hesaptan çok daha öte yararları olacaktır. Gurbete çıkan Trabzonlu kimliğini geride bırakıp “doyduğu” yerin kimliğini benimsemek gibi bir tavır içinde değildir. Hep söylediğimiz gibi ikinci ve hâttâ sonraki kuşaklar bile belki biraz örselense dahi kimliklerini muhafaza etmektedirler. Bu insanlar asla memleketlerinden vazgeçmeyecekler, her fırsatta gelip gidecekler, bazıları da uygun zaman ve zeminde geri dönüş yapacaklardır.
Geçenlerde yanına uğradığım bir girişimci akrabam, Trabzon’daki büyük gelişmeyi kendisine anlatınca derhal “Acaba biz de orada bir yatırım yapabilir miyiz? Bir araştıralım bakalım” diye sesli düşünmeye başladı. Trabzon’un ihtiyacı ve isteği, sayın Aykan’ın güneyden beklediği “sosyo-ekonomik gelişme” tam da bu değil midir?
11.08.2011 Günebakış