İstanbul’da sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerini yakından izlemeye ve incelemeye çalışmaktayız. “Sivil toplum” tanımı bir çoklarımızın zihninde hâlâ gerçek yer ve anlamını bulabilmiş değil ne yazık ki, o yüzden “dernekçilik” diyelim şimdilik.
İstanbul’da Karadenizlilerin dernekçilik faaliyetleri yeni bir olgu değil ama başta yasaların kısıtlayıcılığı olmak üzere bazı sebeplerden ötürü uzun zaman yerinde saydılar, gerçek fonksiyonlarını icra etmekten uzak kaldılar. Son yıllarda Türkiye’nin gösterdiği değişime paralel olarak yasalarda da bir takım düzenlemelerle eskiye oranla manevra alanları genişleyince onlar da artık farklı ve daha fazla faaliyetlerde bulunmak durumunda kaldılar, bunu kısmen de olsa başarabilen dernekler ön plana çıktı. Ancak derneklerin toplam sayısına göre bunun çok kısıtlı olduğunu rahatlıkla ama üzülerek söyleyebiliriz.
Dernekler böyleyken, bir de federasyonlar çıktı. AB müktesebatı çerçevesinde dernekler birliği gibi oluşumların federasyonlaşması gündeme geldi ve apar topar bazı federasyonlar kuruldu. Sivil toplum kuruluşlarının kendileriyle aynı ya da benzer alanlarda faaliyet gösteren diğerleriyle güç birliği yapmak amacıyla daha büyük organizasyonlara girişmeleri zaten kendi yapıları icabı yapılması gerekenlerden biriydi. Ancak bir takım sorunlar gündeme geldi ve bu federasyonlaşma nezdinde bu güç birliği kavramı yerli yerine oturmadı, maksatlar hasıl olmadı. (En azından bizim takip edebildiğimiz federasyonlarda, bizim tespitimize uymayanlar varsa bilmiyoruz)
Bu sonucun sebeplerini araştırmaya kalktığımızda bize göre esas problem, derneklerin federasyonlara ne kadar ihtiyaç duyduğu noktasında düğümlenmektedir. Dernek faaliyetlerinin içinde bulunan, hiç değilse derneğe gidip oyun oynayıp hoşça vakit geçiren insanlar, dernekleri kapanırsa bir eksiklik hissedeceklerdir kesinlikle. Peki derneklerinin bağlı bulunduğu federasyon kapanırsa ne kadar eksiklik hissederler?
Teşhisi koyalım. Federasyon ve konfederasyonlar için henüz vakit erkendir. Alt birimlerin böyle bir ihtiyaç hissettikleri yoktur. Herkes ilçe ya da köy derneğinde mutlu, huzurlu ve güvenlidir. Asude bir limandır orası, içinde yabancılar olmayan, yabancıların giremeyeceği, girse bile dışlanacağı. Henüz “dışarı” açılma ihtiyacı hasıl olmamıştır, ki komşu köy ya da ilçelerle bir araya gelinip sivil toplum çalışmalarına başlansın. Böyle bir ihtiyaç hasıl olması için ya derneğin yapmak isteyip de gücünün yetmediği konularla karşı karşıya kalınması ya da üye profilinin değişmesi gerekmektedir. Örneğin bizim Şalpazarlılar… Hayatı işi, derneği ve evi arasında geçen, yıllık takvimini başta Kadırga ve Sis Dağı olmak üzere yayla şenliklerine göre ayarlayan, bundan ötesinde gözü olmayan insan ne yapacak federasyonu? Federasyona ihtiyaç hissetmediği ve yanından bile geçmediği gibi, bir de oradakileri rantçılıkla filan suçlar. Bilmez ki oradakiler bir etkinliği sağ salim gerçekleştirelim diye kızamık çıkarıyorlar.
Bunları suçlamak ya da küçümsemek için yazmıyorum, sadece bir tespit yapıyorum. Federasyon ve konfederasyon çalışmaları işte bu insan profiliyle yürütülecek yürütülebilirse. Bu insan profili ya değişecek ve yerine federasyon gibi üst yapıların önemini idrak etmiş yeni bir nesil gelecek ya da mevcut zihniyet –nasıl olacaksa- köklü bir değişime uğrayacak. Köklü bir değişim için de köklü ve sarsıcı hadiselerin olması gerekiyor. Ben başka bir yol göremiyorum.
Tabiî unutulmaması gereken şey şudur: Hal ve gidişe bakılırsa sivil toplum kuruluşları (derneklerden konfederasyonlara kadar) önümüzdeki yıllarda bugünkünden çok daha fazla önem ve ağırlık kazanacaklar. O yüzden, “madem bugün federasyona ihtiyaç yok, kapatalım gitsin” demek de doğru değil. Federasyon ve konfederasyonlara şiddetle ihtiyaç duyulacağı günler gelecek, o zaman da bir günde bu kurumlar inşa edilemeyecek. O zaman kafaları duvarlara vurmak para etmeyecek, o derneğimize giremeyen yabancı unsurlar belki de gelip elimizdekini alacaklar ve oturacaklar aşağı… Anlayan anladı, bir zahmet anlamayanlara anlatırlarsa memnun olurum.