Şalpazarı merkezde yapılan yatırımların bazıları benim dikkatimi çekiyor, o merkezde doğup büyümüş biri olarak. Yüksekokul tamam, uzun uğraşlar sonucu ilçeye kazandırıldı, bu sene teknik bir sebepten dolayı aktif olarak faaliyete başlayamadı ama olsun. Bunca yıl beklendi, bir yıl daha beklenir. Başka güzel şeyler de yapıldı ya da yapılıyor.
Yalnız iki yatırım benim kafamda ciddi soru işaretleri barındırıyor.
Birincisi, derenin içine yapılan yürüyüş yolu. Şalpazarı’nda geçmişte bir süre de olsa yaşamış herkes ilçenin iki yakasını birbirine bağlayan köprülerden geçerken o bölgeye yüzünü ekşiterek bakmıştır, çünkü çer çöpten ve az güneş gördüğü için küf ve yosundan berbat hale gelmiş bir yerdi. Bu intibanın çok fazla değiştiğini sanmıyorum. Değişse bile toplum hafızası öyle kolay kolay silinmez.
Şalpazarı’nın geleneksel yürüyüş yolu, Beşikdüzü karayolu üzerinde çarşı ile Helimağa’nın gıranı arasındaki güzergahtır. Sohbet ederek volta atan çarşı sakinleri bu hattı kullanırlardı, bazen de yine benzer şekilde Kızılüzüm yoluna doğru Çeşme granına kadar. Yapılacaksa buralara yapılmalıydı bu yatırım.
İkincisi, derenin içine yapılan belediye hizmet binası. Allah için inşaatı görmedim, sadece sosyal medyada paylaşılan fotoğraflarından biliyorum. Gerçekten modern ve yakışır bir çalışmaya benziyor. Fakat benim derdim bina kalitesi değil: 1979 yaz mevsiminde korkunç bir sel olmuştu ve ben ilkokulun bahçesinden, suyun iki derenin arasında kalan bölgenin tamamını suyla kapladığını gözlerimle görmüştüm. O bölge Şalpazarı kurulduktan sonra asırlarca boş kaldı, halbuki ilçe merkezinin en geniş düzlüğüydü. Yakın zamanda mezbaha falan gibi eğreti bir şeyler yapıldı. Hadi o da kabul. Ama tekrar öyle bir sel olmayacağını ve koca binayı alıp gitmeyeceğini kim garanti edebilir?
“Olan oldu, biten bitti. Aklın başına yeni mi geldi?” diye sorabilirsiniz haklı olarak. Ben de derim ki önce söylememle sonra söylemem arasında bir fark olacağından umudum yok. Ben Şalpazarı’nda yaşayan biri olsam o derenin içine inip de yürüyüş mürüyüş yapmam. Belediye binasının da bu saatten sonra sökülüp başka yere yapılacak hali yok, gidip dostların bir çayını içer ve zarar verecek kadar şiddetli bir sel olmaması için ömür boyu dua ederim.
Yayla yolları duman...
Bir şey daha var, diyecek olduğum: Geçen akşam gemide Üsküdar Belediye Başkanı Sayın Hilmi Türkmen gururla Eskala yaylasının yolunun yapılmasına vesile olduğunu anlattı.
Bizim insanımızın bu yayla cinnetini anlamakta zorluk çekiyorum. Ulaşabildikleri ne kadar siyasetçi varsa çöküyorlar gırtlağına; yaylaya yol, yaylaya su, yaylaya bilmem ne. Tamam dostlar, yaylalarımız güzelleşsin, gidiş gelişimiz kolaylaşsın. Çocukluğumda Vervele’nin kamyonuyla beş-altı saatte giderdik, insanların bile yürümekte zorlanacağı yollardan. Araba bazen neredeyse 45 derece yana yatar da ödüm patlardı. Tamam da, ihtiyaç sıralamasında önceliğimiz yılını belli bölümünde gittiğimiz yayla mı olmalı? Bakın, özellikle merkeze yakın mahallelerin yolları konusunda şikayetler ayyuka çıkıyor.
Köylerin su problemi? Benim hatırladığım taa 1983 ya da 84’te yukarılardan döşenecek borular için eşe eşe bizim köyün başına kadar gelmişlerdi. Sonuç? Halen bu problem halledilmiş değil. Bir Şalpazarıspor’umuz var, bir türlü sahasına kavuşamıyor. Trabzon merkezden Şalpazarı’na hâlâ belediye otobüsü yok. 31 Mart seçimleri öncesinde Refik başkan bir dernek gecesinde yaptığı konuşmada otobüsün müjdesini vermiş ve birkaç güne kadar başlayacağını söylemişti. O da olmadı.
Hiçbiri önemli değil. Yeter ki rüyalar ülkesi yaylamız abad olsun...
Gurbetteki Şalpazarlılar ne yapar, ne eder, ne yer ne içer... Onları keyif boğuyor mu, hiçbir problemleri yok mu... Ona hiç girmedik, o da bir başka yazının konusu olsun inşaallah...