Türkiye'nin önümüzdeki beş, on, yirmi yıllarını analiz ettiğimizde yakın gelecekteki olası olacakları tahmin etmek ve plan, projelerimizi onun üzerinden değerlendirme yapmak, herkesin bilmek istediğini önceden öngörüp, herkesten önce öngörebilmek. Bunu başaranlara anahtar olurken, başaranların da kahin olmadıklarını bilmek lazımdır.
Türkiye'nin yakın geleceğinde söz sahibi olacak siyasi parti veya siyasi partilerden hareketle analiz yapıp geleceği projeksiyonlamak gerekir. Demokratik toplumlarda siyasi parti veya liderlerin önderliğinde toplumların yönetildiği veya şekillendiğine bakılacak olursa, siyasi partilerin analizi, aslında bizim ülkemizin geleceğinin analizinin doğru yapılması demektir. Türkiye'de sivil toplum diye bildiğimiz sendikalar, odalar, vakıf ve dernekler işlevlerini bağımsız, kurumsallaşmış STK'lar olarak götürme süreçlerini henüz tamamlayabilmiş değildir. Bu süreç demokrasimizi yarı aksak olmasına, siyasi partileri de hesap verilemez noktalara doğru taşımaktadır. Hele tek başınıza ve güçlü bir iktidarı yakalamış sanız STK'ların da güçsüz olduğunu düşündüğünüzde, fren ayarı yapacak yüksek seslerin çıkmasını bekleyemezsiniz.
Yasal organların birbirini denetlediği, birbirinin çek balans edip oto kontrol sağladığı sistem ise açık, şeffaf, hesap verebilir toplum ve demokrasilerde mevcut olduğu için, yasal olarak kurulmuş, demokrasinin olmazsa olmazı olan, yasama, yürütme ve yargının yine tek başına güçlü iktidarlar döneminde işlevlerini tam olarak yerine getirdiğini söylemek hayali olmaktadır. Nedeni ise güçlü hükümetin yasa yapıcı çoğunluk elinde olduğundan, yürütmeyi de bakanlar kurulu aracılığı ile yine kendi eliyle yürüttüğü için geriye fren ayarı yapacak sadece yargı kalmaktadır. Yargı ise yasal hakları ve kanunlar içinde sadece görevini yapabilmektedir. Güçlü iktidarların karşısında yargının da yasal işlevini yapabilmesi güçlü sivil toplum desteği ile mümkün olmaktadır. Stk'ların güçlü olmadığı demokrasilerde yargı bile iktidarlar tarafından dizayn edilmekte, yeni kanun ve düzenlemelerle hizaya sokulmak istenmektedir. Bu durum aslında demokrasinin , bir kişisel ego ile imtihanına dönüşüp kocaman bir halk kitlesinin iradesiz kalıp, her şeyi ile tahakküm altında bırakılmaya çalışılmasıdır.
Her gelen iktidar gücü elinde tutmak, iktidarını devam ettirmek isteyecektir. İktidarların halkta karşılığı olan mutlak alternatif muhalifleri olmazsa olmazdır. Muhalefet zayıf ve halk nezdinde iktidar olacak kadar alternatif olamıyorsa, üstelik tüm muhalefet partileri de aynı durumdaysa siyasal çöküş, kutuplaşma, arayış, yozlaşma, sokak hareketleri kaçınılmaz olacaktır. Halk kitleleri iktidarı istemediğinde, muhalefetten de umudunu kaybettiğinde hırçınlaşıp kendi başına çözüm üretmek isteyecek, buda kısır döngü biçiminde devam edeceğinden bu durumdan en fazla ülke ve demokrasi zarar görecektir.
İşte Türkiye yakın geleceğini öngörebilmek için bu gerçekleri görüp ona göre bakmak gerekmektedir. Türkiye'nin sorunu MUHALEFET sorunudur. Ülke demokrasisi her zaman iktidar çıkarıp yol vermektedir. Demokrasideki sıkıntılar hep iktidar olma, iktidarı paylaşma ve iktidarı devirme planları üzerine kurgulandığı için çoğu acı tecrübeleri ülke hep birlikte yaşamıştır. Oysa iktidara alternatif muhalefet olma , olası iktidar olma üzerine muhalefet fikir, plan, proje üretmemektedir. Üretmek istememektedir. Türkiye de muhalefet yol gösterici ve denetleyici konumunu ger geçen gün kaybetmektedir. Bunu ise kendi kötü kadro ve beyin takımlarının düşünce üretememesinden kaynaklandığını görememektedir.
Siyasi partileri değerlendirecek olursak, Ana muhalefet CHP kendi içinde parçalı , yamalı, çok partili, çok fikirli, çok sesli görüntü verirken, yönetim kademesi Mezhepsel, Bölgesel ve küçük arkadaş gurubu ötesine çıkamamaktadır. Teşkilat ve parti yönetimi ana kademe belirlemede amaç ülkeye hizmet etmek olarak değil , Parti bizim elimizin altında olsun, Küçük olsun benim olsun anlayışında şekillenmektedir. Parti içinde inanılmaz tutuculuk hakim olup yeni yüzlere , Yeni beyin ve fikirlere kapalı kalmakta. İlçe, İl, Genel merkez yöneticileri Hiçbir seçim sonunda başarı veya başarısızlıklarını masaya yatırıp hesap sormamaktadır. Doksan yıllık parti yöresel dernek mantığı ile yönetilmektedir. Ülkenin geleceğine, Ticaretine, Teröre, Dünyadaki konumuna bakışı yetersizdir. Kendi hitap ettiği taban olan İşci, Memur, Çiftci, Köylü, Emekli Ülkede yüzde yetmişi temsil ederken, kendisi ülkedeki yüzde otuzu temsil eden zengin tabakanın oyunun yarısını almaktadır. Temsil ettiği emek kesim i ise CHP den uzaklaşmıştır. İstanbulun ve büyük şehirlerin varoşlarında hakim olacakken, merkezler den oy almaktadır. Merkezlerden aldığı oyların da aslında AKP nin Dünya görüşünü benimsemeyen , kerhen CHP ye oy veren sağ seçmen olduğunun analizini bile yapamamaktadır. Ülkenin Din temelli Mezhepsel, Irk temelli Etnitisel sorunlarına birleştirici cesur söylem geliştirememektedir. Ülke ve demokrasi için fırsat olabilecek olası sivil Anayasa ya destek verip, Halkın önüne koyamamışlardır. Uzlaşmacı tavır gösteremedikleri için halk nazarında alternatif olarak kabul görülmemektedir. Başkanlık sistemi nin şimdiki güçlü başbakanlık sisteminden daha doğru olduğunu bildikleri halde, sırf Sayın Erdoğan başkan olmasın diye istememekte, karşı gelmektedir. CHP nin Ülkenin tüm kesimleriyle barışması, Konuşması, Çözüm üretmesi ve umut olması gerekmektedir. Aynı sorun ve daha fazlası MHP içinde geçerlidir.
Türkiye demokrasi si güçlü ve kucaklayıcı muhalefet üretemediği için iktidar da güç sarhoşluğu yaşamaktadır. Bu iktidardan önce muhalefetin ana sorunudur. Üç günde gömlek değiştirip, Üç ayda parti kurup, Altı ay sonra tek başına iktidar olup, Oniki yılda sekiz seçim kazandılar. Hiç çizgimizden vaz geçmedik, zik zak yapmadık dediler. Daha başından kırmızı çizgilerinin dışına çıkıp her kese kapılarını açtılar. Akp bir proje diyenleri yanıltılar. Akp nin halk ta karşılık bulmasını ve bunu kötü beceriksiz muhalefet sayesinde her geçen gün karşılığın daha da artması ile başardılar.
Peki bundan sonra ne olacak, Ülke nelere gebe dersek, AKP kurulduğundan bu güne bir kadro hareketi değil lider partisi kimliğinde büyümesini sürdürdü. Sayın Erdoğan ın başkan adayı olması veya parti nin başından ayrılması, parti nin birkaç yıl içinde yok olacağı anlamına gelmez. Hatta kurumsallaşıp yoluna devam ederse aynı şekilde devam etme şansıda bu muhalefet olduğu sürece vardır. Muhalefetin yeniden yapılanmadığı durumlarda yeni Muhalefet edecek başka oyuncuların ortaya çıkması gerekmektedir. Türkiye gerçeğinde sağ dan güçlü muhalif çıkmadığı sürece sistemin bu partilerle devam edeceği anlaşılmaktadır. İktidarın başında kim olursa olsun, bu muhalefetle hep iktidarda kalacağı da kaçınılmaz olacaktır. Ancak işler ters gider AKP içinden olası bir parti doğarsa ve sağ da zemin kayması yaşanırsa, Muhalefet in iktidar ortağı olma şansı doğacaktır.
Türk demokrasi si, Ana ve Yavru Muhalefet Partileri, kendileri ni Sorgulamalı, Geliştirmeli, Alternatif olmak için, Politikalar geliştirmelidir. Bu tüm halkımız ın geleceği, Partilerin kendi gelecekleri ve İktidarın daha doğru işler yapması için tüm Ülkenin menfaatleri için kaçınılmaz mecburiyettir.
Harun Özdemir.