Üniversite bizi bozar mı?
Tabii bizim Şalpazarı ve diğer ilçeler için de aynı şey geçerlidir. Uzun zamandır ilçeye yüksekokul ya da üniversiteye bağlı bir fakülte kazandırılması gerektiği konuşulur ama bir türlü icraata geçmez. İcraata geçmediği gibi bildiğimiz kadarıyla bugüne kadar ciddi bir hamle de görülmedi.
Kimseyi itham ettiğimiz ya da suçladığımız yok, yanlış anlaşılmasın. Bunun öyle kolay bir şey olmadığının herkes kadar biz de farkındayız elbet. İnşaallah önümüzdeki dönemlerde diyelim. Biz meselenin başka bir tarafına bakmak isteriz:
Fazla yüksek sesle dillendirilmese de bu ideale karşı çıkanlar da var. Gerekçe de açılacak bir yüksekokul ya da fakültenin bölgede ahlakî bozulmaya sebep olacağı iddiası.
Bu, son derece problemli bir görüştür. Nereye yapılsa büyük bir hareket getiren böyle bir yatırımın sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel getirileri ortadadır. KTÜ'nün Trabzon'a günde 1,2 milyon lira (eski parayla 1,2 trilyon) enjekte ettiğini geçenlerde bir gazeteci arkadaş yazmıştı. Sadece kuru para değil mesele, birçok kültürel kazanım da söz konusu.
“Maddi değil, manevi yönden endişeleniyoruz” itirazı gelebilir haklı olarak. Bir yüksekokul gelmesiyle bozulabilecek bir ahlak yapımız varsa, sorun gelecek olanda değil bizim ahlak yapımızdadır o zaman. Bu açıdan baktığımız takdirde uzun yıllardır hayatımızın içinde olan televizyon ve internet bize yapacağını yapmıştır zaten. Ahlak yapımız güçlüyse -yoksa değil mi diyorsunuz?- ne üniversite ne de başka bir şey herhangi bir dejenerasyona sebep olamaz. Endişe edecek bir durum yoktur.
Tabii problemin ana kaynağı üniversite değil üniversiteyle bölgeye gelecek olanlar olarak görülmektedir. Yani “dışarıdan” birileri gelecek, o birileri de mutlaka ahlakî yönden biraz “gevşek” gençler olacak, onlar da bizim milleti yoldan çıkaracak.
Kimse kusura bakmasın, “her türlü kötülüğün dışarıdan geldiği ya da geleceği” mantığından hareket eden bir görüştür bu. Yani biz çok iyiyiz, mükemmeliz, kendi dünyamızda mesut bahtiyar yaşayıp gidiyoruz, dış dünyada ise -mutlaka kötü olan- yabancılar var, onları da içimize sokmamak lazım ki o kötülükleri getirip bize bulaştırmasınlar.
Yine kimse kusura bakmasın, bu görüşün bir tarafı daha var. O da şu: “Yabancılar”ın gelip gitmediği, içine kapalı bir yerleşim merkezinin gelişme-kalkınma imkân ve ihtimali yoktur. Üniversite gelsin gelmesin bu gerçek değişmez. İtiraz edenlerin gerekçeleri üniversitenin kendisi değil, yabancıların gelmesi olduğuna göre bu görüşün sahipleri farkında olmadan da olsa Şalpazarı’nın gelişip kalkınmasını istememektedirler.
Gurbette yaşayan hemşehrilerimiz kendilerine bir soru sormalıdırlar. Memleket hakkında aslında ne istemektedirler? Ziyaret amacıyla memlekete gittiklerinde daha müreffeh bir yer bulmak mı yoksa hatıralarıyla yoğrulmak mı? Tercihimiz birinci seçenekse memleketin bıraktığımız gibi kalması mümkün değildir. Daha iyi bir yol istiyorsak, inek otlatırken üstünde oturup türkü söylediğimiz taşı yerinde bulamamayı da göze almalıyız örneğin. Yok, “o taş orada dursun, ben her geldiğimde bakıp bakıp ağlayacağım” diyorsak yolu unutacağız. Bu çok basit bir örnek. Ben de Şalpazarı’na gittiğimde üç yıl okuduğum -ve hâlâ rüyalarıma giren- tarihi ilkokulu göremiyorum artık.
Toparlayalım: Eğer memleketin az ya da çok kalkınmasını, daha müreffeh bir hale gelmesini istiyorsak mutlaka dışarıdan birileri gelip gidecek. İster üniversite olsun isterse başka bir yatırım. Bu kaçınılmaz. Ahlâkımız sağlamsa bir şeycik olmaz. Zayıfsa sorun bizdedir, gelip gidende değil. O zaman el âleme kabahat bulacağımıza kendimizi rehabilite etmemiz lazımdır.
Biz insanoğlu anlamalıyızki bugün yaşadığımız ilerleyememe birçoğumuzun bir baltaya sap olamama ve kalkınamama nedenimizin okunmadığı için sadece birilerinin söylediği kulaktan duyma sözlerle aslında varlığının ne olduğunu ve kazanımlarının ne olacağını bilmediğimiz bilmek içinde çabalamadığımız üniversiteler, inanınız ki dağdaki keçiyi,ahırdaki ineği,kümesteki tavuğu dahi kurtarıyor değil ki insanı.aydın olmak,üreten olmak,çare olmak için üniversite şart,insan olmak içinde.Keşke tüm anne,babalar anlayabilse ve başarabilse çocuklarına erdemli,aklı başında,çalışkan ve üretken olmanın o sıralardan geçmeyede ihtiyacı olduğunu ahlak bozan değil düzen kuran bir yapı olduğunu anlayabildiğimiz ve anlatabildiğimiz zaman işte o zaman biz tamamız demektir.Türk'e de yakışan yol gösterici olmak,değerleri yeniliğe ayak uydurarak korumaya çalışmak ve okumak okumak okumaktır.
neden heryere üniversite yakışırken eğtimde nufusuna göre çağ atlamış şalpazarına yakışmasın ...beyler tartışılması bile ayıp....
şalpazarına ilk sağlık meslek lisesi açıldığında ki halkın tepkisi,duruşu aklıma geliyorda sene 92 kabullenmeleri çokta ilk yıl kolay olmamıştı.dışarıdan bir çok genç kız gelmiş,yaşamlar,giyimler farklı,öğretmenler de birde kendi ailelerinden yolladıkları gençler acaba ahlak bozulur mu?giyim kuşam farklı ama o kadar sıcak ve sevecen davrandılar ki sonralarda alıştı öğrencide,yaşayan halkta,gelen öğretmenlerde şimdilerde tam anlamıyla oturdu sistem,iyiki açılmış ilklerden olmuş okulumuz.Üniversitede yakışır ve halk öyle bir çevreler,sarar ve destek olur ki bizim şalpazarı yaşayanları okumayı,okutmayı ve sahip çıkmayı sever,geçte olsa