Bu yazıda mesleki değil ama hepimizi ilgilendiren bir konuda yazmak istedim. Günümüz en önemli sorunlarından birisi bilinçsiz tüketim olduğunu düşünüyorum.
Bu durumu körükleyen ise sermaye birikimini sürekli kılan kapitalizmdir. Bildiğiniz gibi kapitalizm, serbest piyasayı ve özel mülk edinimini gözetir. Üretimin ve sermaye birikiminin devam edebilmesi için tüketimin de artarak devam etmesi gerekir. Bu yüzden kapitalist sistemde üreticiler sürekli olarak bir taraftan yeni pazarlar ve müşteriler bulmanın, diğer taraftan da hale hazır müşterilerine satmak için yeni ürünler tasarlamanın uğraşısı içinde olmuşlardır.
Yakın geçmişte kapitalist ülkeler, ürünleri harcamanın dolayısıyla kazanmanın yolu olarak ürünleri zorla pazarlama gayreti içinde bulunuyorlardı. Yani yeni pazarlar bulmak kapitalist ülkelerin sömürgecilik anlayışının da bir parçasıydı. Ürettiklerini satabilmek için sömürge ülke insanlarının birçoğu öldürülmüş geriye kalanlara satış yapılmış. Bu uğurda savaş tehditleri de kullanılmış.
Günümüzde ise güç kullanımı yerine rızaya dayalı sistem kullanılmaktadır. Bu devletler şimdi üretimlerini tüketicilerin taleplerine dayandırmaktadırlar. Kısaca tüketicide ki talep hissini artırma peşine düşmüşlerdir. Bunu da reklamlarla sağlama gayretindedirler. Bu sayede üreticilerde yeni gereksinimler oluşturarak üretimlerini devam ettirmektedirler. Biz tüketicilere daha birkaç yıl önce aldığımız mobilya, çamaşır makinesi, araba veya elbisenin modasının geçtiğini, bu yüzden de değiştirilmesi gerektiğini, bu eşyaları değiştirirsek mutlu olacağımız telkin ediliyor. Eğer makinemiz iki programlı ise beş programlı, tüplü televizyonlar LED olacak… Gibi. Ancak dikte edilen huzur günümüzde çoğu kez gerçekleşemiyor. Neden mi? Çünkü reklam, indirim, bir alana bir bedava derken aile bütçeleri açıklar vermeye başlıyor.
Şu taksitle bu taksitle alışverişler yaparak acaba geleceğimizi ipotek altına almış olmuyor muyuz? Reklâmlar yoluyla pohpohlanan tüketimin, insanları ihtiyaçları olmayan birçok şey için harcama yapmaya itmiyor'mu? Ülkede borç batağına girerek kredi kartı mağdurları oluşmadı'mı? Bu israflar ailelerden başlayarak ülkeleri de etkisi altına alır. Şu an birçok ülkede olduğu gibi. Karşılığı olmadan harcamaya küçükten büyüğe bizleri iten, göz kamaştıran reklamlar değil mi? Bu soruların cevabı maalesef huzuru getirmemektedir. Günümüzde parasal krizlerin borçlu ülkelerden oluşması, hasara yol açması nedensiz değildir.
Bu tüketim çağı az ile yetinme, azıcık aşım kaygısız başım hasletlerini de yok etmektedir. Bu hasletler yok olunca ve reklamların uyutması gereği mutsuz insanlar artmaktadır. Az şeye sahip olan kişilerden ziyade çok isteyen doyumsuz kişilere dönüştük. Yaradan’ın bize bahşettikleri ile yetinmeyip, vermedikleriyle ilgilenerek mutsuzluklar daha da artmaktadır. Huzur vaat eden reklâmlar, aslında bunun tersi bir durum meydana getirir. Günümüzde yarım asır önce yaşayan insandan daha fazla mala sahip olunmasına rağmen daha huzurlu değildir insanlar.
Reklâmları tehlikeli kılan diğer bir sebep aldatma ihtiva etmesidir. Belirli bir ürüne sahip olduğumuzda çok güçlü veya çok mutlu olacağımızı anlatan reklâm bulabiliriz. Hatta sağlıkla ilgili ürünlerin reklâmlarında bile bu duruma sıklıkla rastlanır. Kısaca yalan ve mübalağalarla bizleri yanıltmaktadır. Örnek olarak bir dergide okumuştum, ülkenin birinde ünlü bir su markasının şişe suyunu içme suyu şebekesinden doldurulduğu tespit edilmesine rağmen o ülke vatandaşlarınca kullanılmaya devam edildiğini ortaya çıkarmıştır. Çünkü etmen tüketimi teşvik eden reklamlar. Aslında içtiği doğal su değil normal şebeke suyu.
Ayrıca sağlığımız için tüketmemiz tavsiye edilen hazır besin ürünleri de genellikle sağlıklı olmaktan uzaktır. Almamız tavsiye edilen ürünlerin güzel yanları ön plana çıkarılıp, aynı zamanda sağlıksız şeker, yağ ve katkı maddeleri de ihtiva ettiği gizlenir. Burada sağlıklı beslenme üzerine kitap yazan uzmanlar reklâmı yapılan yiyeceklerden uzak durulması tavsiyesinde bulunurlar.
Yapay ihtiyaçlar oluşturma kısmen aldatma üzerine kurulan reklâmların özellikle çocukları hedef alanları daha da mahsurludur. Çünkü çocuklar, tabiatları gereği, hem kandırılmaya daha müsaittirler hem de 'aza kanaat etme' düşüncesini kavramaktan uzaktırlar. Aldatılmaya ve arzularının esiri olmaya bu kadar açık bir kitleyi hedef alan reklâmlar (özellikle de yiyecek, oyuncak ve kıyafet reklâmları), aile ve toplumsal sorunlara sebep olma potansiyeline sahiptir.
Sonuç olarak yalanın tabilileşmesine yol açarken öbür taraftan israfı teşvik ederek halkı fakirleştirmekte, diğer taraftan da insanların huzuru kaybetmesine sebep olmaktadır. Fakat gerek içinde yaşadığımız dünyada sermayenin egemenliğini gerekse reklâmların medyanın finansmanındaki rolünü göz önüne aldığımızda reklâmlardan kurtulmanın imkânsızlığını görebiliriz. Bu durumda yapılabilecek olan şeyler, kendimiz ve çevremizde reklâmların sunduğu sahte mutluluklara karşı bilinçlenerek özellikle çocuklarımızı televizyon karşısında denetimsiz bir şekilde bırakmamaktır.
Hızla gelişen bu küresel ekonomi içerisinde toplumsal yok edilişlere maruz kalmamak için çok dikkatli olmalıyız.
Şimdi düşünelim, tüketmek mi, tüketilmek'mi?
Herkese sevgi ve saygılarımla.
TAKDİR VE ŞAİNENE LAYİK MÜDÜRÜM, VAR OOOOOL