Bir önceki yazımızda hemşehri derneklerimizin eğitim takıntısına değinmiş, bize göre esas meseleyi gözden kaçırdıklarına vurgu yapmıştık. Aksi yönde bir eleştiri gelmedi ama biz yine de açıklama yapmış olalım:

Eğitim olgusunu ve ihtiyacını küçümsemeye, bir kenara atmaya asla ve kat’a niyetimiz yok. Zaten böyle bir düşünce komik bile sayılamaz. Ancak yine o yazımızda anlatmaya çalıştığımız gibi, eğitim olgusuna yatırım yaparken tek boyutlu düşünmememiz gerekiyor.

Sadece verilen burs miktarı ve üniversite kazanan öğrenci sayısıyla konu bitmiyor. Zaman içerisinde burs miktarı nereden nereye gelmiş, üniversitede okumaya hak kazanan öğrenci sayısı yanında kazanılan üniversitelerin düzeyi ne durumda, yurt dışında okuyan öğrenci var mı, varsa kaç tane var... Yine bitmiyor... Burslu okuyan öğrenciler okulu bitirdiklerinde ne oluyor? Nerelerde işe giriyor, hayata nereden atılıyor, burs aldığı kurum ve kişilere kendisi de katkı yapmaya başlıyor mu? Yoksa dönüp daha arkalarına bakmıyorlar mı?..

Neredeyse bütün etkinliklerini “eğitime katkı” ya da benzer isimlerle gerçekleştiren derneklerimiz hiç vakit geçirmeden bu analizi yapmak durumundadır.

İki üstteki paragrafta yer verdiğim unsurlar takip edilmez ve yerine getirilmezse döngü tamamlanmaz, süreç sağlıklı işlemez. Günün birinde de tıkanır kalır. Geçmişte ve günümüzde sayısız örneğini gördüğümüz gibi.

***

Dernekler, başta aidat problemi olmak üzere maddi kaynak meselesini mutlaka çözmelidir, eğer STK mantığı içinde yollarına devam etmek istiyorlarsa. Bu çözülmesi mümkün olmayan bir mesele değildir. Bakınız, birkaç hafta önce Sayvançatak Köyü Derneği Başkanı Erol Yanık bence son derece önemli bir hamle yaptı ve pazar günleri dernek merkezinde derneğe katkı amaçlı keşkek satışı başlattı. Böylelikle hem gelenek yaşıyor hem de derneğe gelir sağlanıyor. Çok mu zor bir şeydir? Keşkeğin markalaştığını ve Kirazlıtepe’ye koca İstanbul’dan keşkek yemek için gelenlerin olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Bunu diğer dernekler de yapabilir. Pasta küçülmez, endişeye mahal yok. Dedim ya, koca İstanbul potansiyel müşteridir. Ayrıca sadece keşkek değil, daha bir sürü geleneksel değer üretilip satılabilir. Bişi, mısır helvası, çentiği, camadan, dırmaç, kilim, dastar... Vesaire...

Çok mu zor? Bence değil. Hele dernek faaliyetlerinin finansmanını zaten az sayıda olan siyasetçi ve zengin hemşehrilerimize yüklemekten zor hiç değil. İsterseniz bir düşünün sevgili hemşehrilerim... Belki de bu yolla makûs talihini yener Şalpazarı. Hiç değilse “Ticaretten anlamazlar, anca horon teperler” diyenleri mahçup etmiş olur.

Sahi, Şalpazarlılar nasıl ticaretten anlamıyor? Adı ne buranın? Şalpazarı. Pazarda ne yapılır? Sadece horon tepilip dağılınır mı?

Şu öğrenilmiş çaresizliklerden bir an evvel kurtulalım. Lütfen.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.