-Sayın Mehmet Sayal, aslında özellikle Kirazlıtepe’deki hemşehrilerimiz arasında tanımayan yok, ancak biz yine usûl icabı sizi kısaca tanıyalım?
-1954’te Şalpazarı Düzköy’de doğdum.Turalıuşağı’nda büyüdüm, Çamkiriş’ten evlendim. Üç köyle de derin bağlarım var. 1974’te evlendim, 6 çocuk babası, 7 tane de torun dedesiyim. 1976’da askere gittim. Denizaltı makine onbaşısı olarak askerliğimi yaptım. Askerden geldikten sonra İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde gişe memuru olarak göreve başladım. Kadıköy Müjgan Koleji’nde akşam lisesini bitirdim. Sahne makinisti ve dekor hazırlamada görev yaptım. 4 yıl atölye şefliği yaptım. 2 yıl Türk Kültür Sanat-Sen Sendikasının İstanbul temsilciliğini yaptım ve 2004’te emekli oldum. 2004-2008 yıllarında Topkapı Ayasofya Arkeoloji Müzelerinde özel güvenlik denetim müdürlüğü yaptım. Bir dönemi emekli olmadan, bir dönemi de emekli olduktan sonra olmak üzere iki dönem, yani dört yıl derneğimize başkanlık yaptım. 2002 yılında ani bir kararla derneğimize aday oldum, iki gün sonrada seçim oldu. Hayatta yaptığım hiçbir işi zirve yapmadan bırakmadım. Allah nasip etti, her işten alnımın akıyla çıktığıma, her yerden hayır dua ve takdir aldığıma inanıyorum..
-Derneğin kuruluş günlerinden başlayalım. Siz kurulduğundan beri derneğin içinde misiniz? Yoksa sonradan mı sürece dahil oldunuz?
-Derneğin kuruluş aşamasında, dernek henüz bir fikir olarak tartışılırken vardım. Biz de o süreçte fikirler ileri sürmüşüzdür, yönlendirici olmuşuzdur. Derneğimizin kuruluşundan bugüne kadar sadece bir tek toplantısına katılamadım, onda da annem rahmetli olmuştu, cenazesine gitmiştik. Hâttâ ŞALFED’in toplantılarına da hiç aksatmadan katıldım. Bütün randevularıma zamanından önce gitmeye çalıştığımı da belirtmek isterim.
-İki dönem başkanlık yaptınız. Sizin döneminiz birçok kimseye göre Aktaş Derneği’nin çok parlak bir dönemi olarak kabul edilir. Daha sonra bıraktınız, neden?
-Ben aslında bir dönem için göreve gelmiştim. İkinci dönem arkadaşların ısrarıyla devam ettik. Kuruluşundan itibaren derneğin içinde bulunan arkadaşlar vardı, hepsi çok kaliteli ve tecrübeli isimlerdi. O heyecanın devam etmesini istedik. Büyük bir uyum ve şevk içinde çalıştık. Tabii her şeyin bir bırakma zamanı vardır. Ben de o zaman arkadaşlara “biriniz aday olun, siz bu işi en iyi şekilde yaparsınız. Ben size her türlü desteği veririm” dedim. Bizden önceki dönemlerde yönetimden ayrılanlar derneğe de uzak kalıyorlardı. Biz bu konuda da örnek olalım ve yönetimden ayrıldıktan sonra dışarıdan hizmet ve desteğe devam edelim dedik.
-Biraz da ŞALFED konuşalım. Bir federasyonumuz var ve siz en başından beri öyle ya da böyle bu federasyonun içinde aktif bir şekilde yer aldınız. Federasyon 2005’te kuruldu, daha önce dernekler birliği süreci de var…
- 1996-97’lerde bir dernekler birliği ihtiyacı ortaya çıktı. Çünkü her yıl bir dernek kurulmaya başladı. Derneklerden önce Kirazlıtepe’deki Şalpazarlılar bir aradaydı. Düğünlerde, bayramlarda dayanışma ve kaynaşma içindeydiler. Ama dernekler kuruldukça köy köy ayrılmaya başlandı, herkes kendi lokaline çekildi. O günlerde bir Dernekler Birliği kurulup insanların yeniden bir araya gelmesi gerektiği düşüncesi ortaya çıktı. Ben de az önce ifade ettiğim süreci gözlemlediğim için buna çok sıcak bakıyor, derneğimizin katılmasını istiyordum. Böylece gayrı resmi olarak Dernekler Birliği oluştu. Birliğin ilk zamanlarında heyecanlı ve hevesli bir dönem oldu. Ama zaman içerisinde bu sekteye uğradı ve kapatıldı. Derneğin başına geldiğim zaman da “ben resmi olmayan hiçbir şeyin altına imza atmam” dedim. Sonra bir iki defa federasyon için girişimde bulunuldu. Ancak daha sonra benim de başkanlığım döneminde federasyon kararı aldık. Ben de federasyonun kurucuları arasında yer aldım. Federasyon’un da dernekler birliğinin akıbetine uğrayacağı şeklinde endişeler dile getirildi ama biz yolumuza devam ettik. O zaman “derneklerin kendi bünyelerinde yaptıkları şenlikleri birlikte yapalım. Her dernek kendi bünyesinde yaparsa bölünmeye gider ama birlikte yapılırsa bütünleştirici olur.” dedik. Kirazlıtepe’deki ilk bayram şöleni yine bizim zamanımızda gerçekleştirildi. Gerçekten muhteşem bir organizasyon oldu. O gün ben Üsküdar kaymakamına Kirazlıtepe’de bir kültür merkezine ihtiyaç olduğunu, Kirazlıtepe Meydanı’nın bize dar geldiğini söylemiştim. Sonra şimdiki pazar yerinde şenlik yapmaya başladık. Son senemde bir de halk konseri düzenledik. Kısaca bu organizasyonların Federasyon tarafından yapılması daha iyi olmaktadır. Ancak tek şikâyetim katılımın az olması. İnsanlarda şenliklere bir doymuşluk mu var yoksa başka bir problem mi var, anlayabilmiş değilim. En son geçen sene derneklerle birlikte geliri derneklere kalmak kaydıyla bir gece yapalım dedik. Ben her zaman yemekli ve üst düzey katılımlı gecelerden ziyade Şalpazarlıların geneline hitap eden geniş katılımlı geceleri savunmuşumdur. Ama geçen sene Haldun Alagaş spor salonunu dolduramadık. Bu benim içimde ukde kalmıştır.
- Bu maalesef genel bir sorun. Görevim icabı takip ettiğim etkinliklerde diğer il ve ilçelerde de aynı şeyi gözlemliyorum.
-Benim kafamda şu var: Karadeniz kanalları kurulmadan önce başka kanallara gidip de derdimizi meramımızı anlatamıyorduk. Kendi gazetecilerimiz yokken etkinliklerimizi duyuracak mecraları bulamıyorduk. Bu kanallar kurulduktan sonra rahatlıkla gidip derdimizi de faaliyetlerimizi de anlatabilir olduk. Mesela gazetecilerimiz de çoğaldı. Yeni Şafak’ın Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert, yine aynı gazeteden İbrahim Karagül… Acaba diyorum bu kanallardaki programlardan dolayı bir doymuşluk mu oldu?
-Bence de bir doymuşluk var. Sadece televizyonlar değil, internet kanalıyla artık insanlar istedikleri sanatçıyı istedikleri zaman izleyebiliyor ya da dinleyebiliyorlar. Ben yine de zaman içinde bu durumun tersine döneceğini düşünüyor ve umut ediyorum.
-Eklemenizi istediğim bir husus var. Ben yöresel sanatçılarımızın kendi özgün eserlerinin izinsiz olarak alınıp, değiştirilerek çalınıp söylenmesinden son derece rahatsızım. 26 yıl Devlet Opera ve Bale kurumunda çalıştım ama yabancı kültürlere hiç sempati duymadım. Ben bir kemençe ve horon aşığıyım. Çocuklarımın hepsi folklorcudur, hepsi de benim gibi kemençe ve horonu çok severler. Her evde bir kemençe olmasını isterim. Her evde Kur’an bulunmasını isterim. Eğer çocuklarımıza Kur’an’ı anlatmaz ve sevdirmezsek çocuklarımız Hıristiyan kültürüne sempati duyar. Çocuklarımıza kemençeyi sevdirmezsek çocuklarımız gider opera ve baleye sempati duymaya başlar.
-(Mustafa Atalar söze giriyor) Federasyonumuz nasıl ki Ağasar kıyafetinin patentini almışsa, Ali Cinkaya, Aluğu Kazım ve Yanıklı Ahmet gibi eski kemençe ustalarının türkülerini de ilgili kuruma başvurarak tescil ettirmesi gerektiğini düşünüyorum.
-Notlarım arasında bu konuyla ilgili bir şey var. Ağasar’ın orijinal gaydalarını, kasetleri toplayıp cd haline getirip Federasyon’un arşivine koyacak, daha da önemlisi MESAM’dan gidip kaydettireceğim.
-Bu çok önemli bir hizmet olur, belki kıyafetten bile daha önemli…
-Kıyafet demişken, eskiden kadınlarımız Beşikdüzü’ne aşağı geçerken bu kıyafetlerle gitmiyorlardı. Köyde birkaç kişide nispeten modern elbiseler vardı, onları ödünç alıp giderlerdi. Ağasarlılar o elbiseyle hor görülüyordu. Bu arada birine özellikle teşekkür etmek istiyorum. Ağasarlı Zehra ilk defa bu elbiseyi giyerek televizyona çıktı, daha sonra sahne programlarında giydi ve ondan sonra bu kıyafete bakış açısı değişti. Yoksa televizyon geldikten sonra yöremizde geleneksel kıyafete ilgi ve alaka azalmış, kadınlar modern giyim tarzına özenmeye başlamışlardı. Derneklerin kurulup bu geceleri tertip etmeye başlamasından sonra, Zehra’nın da programlarında giymesiyle birlikte geleneksel kıyafetimiz yeniden gündeme geldi. “Dernekler ne işi yapıyor?” diye soruyorlar, işte en büyük faydalarından biri de bu oldu. Daha sonra başka ilçeler kıyafete sahip çıkmaya başlayınca Federasyon’da bu konuyu ısrarla gündeme getirdim ve sonuçta patentini aldık.
-Sayın başkanım, ŞALFED 2005’te kuruldu. Dernekçiliğimiz daha eskiye dayanıyor. Bu geçen zaman zarfında gerek ŞALFED gerekse derneklerimiz nereden nereye geldi?
-Ben ŞALFED’in kurucuları arasındayım. Federasyonumuzun yapmış olduğu hizmetleri iyi tanıtamadığını düşünüyorum. Bugünkü yönetimden bahsetmiyorum, içinde benim de bulunduğum yönetimler de dahil bütün geçmişini kast ediyorum. Çok önemli şeyler yaptık. Örneğin patent, şenlikler, Ağasar Kültür dergimiz gibi çalışmalarımızın tanıtımını yapamadık. Daha doğrusu derneklerimize anlatamadık. Dergi için derneklerin geçmişi ve faaliyetleriyle ilgili yazı istediğimiz halde aylarca bekleyip yazı dökümünü alamadığımız oldu. Dernekler bu konuya yeterli önemi vermedi. Sonra Federasyon geçen sene 50’ye yakın öğrenciye burs verdi. Bunun devamlılığının olması gerekirdi, ancak sezon sonu seçim sürecine denk geldi ve yeni yönetim bunu herhalde devam ettiremedi. Ama sanıyorum yine devam edeceklerdir. Şimdi bakıyorum, bütün dernekler öğrencilerine burs vermeye çalışıyor. Eğitim amaçlı geceler yapmaya başladılar. Önceden eğlence, dayanışma-kaynaşma gecesi adıyla yapılırdı. Şimdi eğitime katkı adıyla düzenleniyor. Federasyon’un derneklere bu konuda ciddi anlamda etkisi oldu diye düşünüyorum. Federasyon yönetimine tekrar talip olmayışımızın nedeni, orada hep aynı yüzlerin görünmesinden ziyade yeni isimler ve yeni heyecanlar olsun diyedir. Enerjimi de kendi derneğime harcayayım diye düşündüm. Federasyon bir üst kurumdur, dernekler olmadan federasyon da olmaz. Dernekler kendi içinde bir aile gibidir. Acısını, sıkıntısını kendi içinde yaşar ve paylaşır. Ancak Federasyon derneklerin dış dünyaya açılmasında bir kapıdır, bir yoldur, bir vasıtadır. Bir trendir. Dernekler de o trenin vagonlarıdır.
-İmar sorunu var biliyorsunuz. Ayrıca buna bağlı olarak İstanbul’da bir kentsel dönüşüm projesi var ve bu projenin uygulanması sonucunda Kirazlıtepe’de oturan Şalpazarlıların buradan ayrılmaları, toplu yaşamlarını sonu olabilir. Sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
-Dernek döneminden önce bir Tepe’de bir kahve vardı herkes oraya gider, birbirini görürdü. Herkes birbirini tanırdı. Dernekler açıldıkça her köy kendi içine kapandı. Artık diğer köylerden olan hemşehrilerimizin cenaze ve düğünlerinden haberdar olamaz duruma geldik. Elbette bunda nüfusun artmasının da etkisi var. Bu konuda birliği sağlamak ŞALFED’e düşüyor. Benim de federasyonda görevde bulunduğum dönemler dahil bunu başaramadık ama birliğin sağlanması için bu başarılmalı, herkesin yine eskisi gibi birbirinden haberdar olması, birbirini tanıması sağlanmalı.
Kentsel dönüşüm ve imar sorunu konusunda uzman değilim, ancak bu konuda bir dernek kurulmuş. Sayın muhtarımız Nazmi Yamaç’la görüştüm ve derneğe Şalpazarlı üyelerin de verilip konunun ve derneğin faaliyetlerinin takip edilmesini rica ettim. Bizi konu hakkında bilgilendirsinler; fikir alışverişi yapalım, yapacaklarımız hakkında bir yol haritası çizip takip edelim.
-Şalpazarlılar buradan dağılırsa ne olur?
-Kirazlıtepe’nin durumu belirsizdir, bir kapalı kutu görünümü arz etmektedir. Şalpazarlılar burada 40-50 yılda toplandılar. Dağılırlarsa yeniden toparlanmaları 20-30 yılı alabilir. Dernekler ve federasyon olarak nereye gideceğimizin hesabını yapmamız gerekiyor. Yetkililer bize yine topluca yaşayabileceğimiz bir yaşam alanı göstermelidir.
-İstanbul’da 20. yılına yaklaşan Şalpazarı dernekçiliğinin durumunu nasıl görünüyorsunuz? Şu anda olması gereken yerde mi değil mi?
-Şüphesiz önemli mesafeler kat edildi. Derneklerimiz köylerinin camilerine, yollarına büyük katkılarda bulundular. Ancak dediğim gibi burada yaşayan farklı köylüler arasında kopmalar oldu. Bayramdan bayrama ancak görüşebiliyoruz ve bu soruna çözüm bulunması gerekiyor.
İstanbul’a kamyonlarla geldik, köylerimize özel arabalarımızla gidiyoruz. Kara lastikle geldik, marka ayakkabılarla gidiyoruz. Köyde ve İstanbul’daki ilk zamanlarımızda 2-3 aile bir çatı altında yaşarken, şimdi herkes daire sahibi oldu. Ancak tabii ki gelinen nokta yeterli değildir. Şalpazarlıların şirketleşmesi gerekiyor. En büyük eksikliğimiz Şalpazarlı bir holdingin olmayışıdır. Acilen vakıflaşmak lazımdır, bu yolda ilk adımı da Federasyon’un atması gerekmektedir.
İstanbul’daki dernekçilik dönemimizde bütün derneklerin büyük hizmetleri olmuştur ama bazılarını ismen zikretmeden geçemeyeceğim. Kurulalı kısa bir süre olmasına rağmen Şalpazarı Eğitim Kültür Sanat ve Turizm Derneği’nin faaliyetlerini çok beğeniyor ve kuruluş amacına uygun bir yol takip ettiğine inanıyorum. Faaliyetlerinden çok keyif aldığımı ve heyecanlandığımı ifade etmek istiyor, başkanı Sayın Hasan Keskin ve yöneticilerine çok teşekkür ediyorum. Yine aynı şekilde Trabzon’da başta eğitime katkı olmak üzere son derece olumlu faaliyetlerde bulunan Şalpazarlılar Derneği’ne teşekkür ediyorum. Bu arada yenide seçilen sayın Turgut Kahraman ve ekibini de tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.
Samsun ve İzmir’de kurulmuş derneklerimizin gecelerine gittim. Onlarda dernekçiliğe ilk başladığımız zamanki heyecanı gördüm ve yaşadım. İki dernekte de gördüğüm ilgi ve misafirperverliğe hayran kaldım. Nurettin Balta ve Mustafa Yamaç başkanlarıma ve yöneticilerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Kabasakal, Fidanbaşı ve Doğancı dernekleri kendi mülklerinin sahibi oldular. Onları özellikle tebrik ediyorum. Bizim de daha önceki başkanlık dönemimizde bunun için bir teşebbüsümüz olmuştu ama kısmet olmadı. Şimdilik mevcut lokalimizi daha kullanışlı hale getirmek için tadilat çalışmalarımız sürüyor. İlerleyen zamanlarda biz de kendi mülkümüze sahip olmayı elbette istiyoruz.
-Yeni dönemde neler yapmayı tasarlıyorsunuz?
- Derneğimiz adına www.aktasyaylasi.com adında bir site oluşturduk. Şu an yapım aşamasında. En kısa zamanda üyelerimizin ve dostlarımızın hizmetinde olacaktır. Benim için tarih çok önemli bir konu. 8 Nisan’da da Eyüp Sultan’dan başlayarak türbe ziyaretleri yapacağız. Çanakkale’ye çok önem veriyorum. 12 Mayıs’ta 4 otobüsle ziyarete gideceğiz. 27 Mayıs’ta Ömerli İshaklı Köyü’nde pikniğimiz olacak. Hanımlar komisyonu kurduk, onlar da 2-3 Haziran’da kermes yapacaklar. Önem verdiğimiz bir başka konu da folklor. Hem dernek merkezimizde hem de üye yoğunluğumuzun bulunduğu Samandıra’da çalışmalarımız yakında başlayacak. Eğitim fonu ve cenaze fonu adı altında iki fon kurduk. Üyelerimizin kurban derilerini, fitre ve zekâtlarını eğitim fonunda toplayarak yüksek okul öğrencilerimize burs vereceğiz. 24 Kasım’da eğitime katkı gecesi tertipleyeceğiz. Cenaze fonu ise özellikle acil ölümlerde zor durumda kalan üyelerimize maddi destek olmak amacıyla kuruldu. Ayrıca kan grubu listesi yapacağız. Kızılay’la işbirliği yaparak bir kan bağışı kampanyası düzenleyecek ve kan grubunu bilmeyen üyelerimizin de grupların tespit edeceğiz. Tüzüğümüzü uygun hale getirerek Şalpazarı’nda derneğimizin bir şubesini açmayı planlıyoruz.
-Bahar ayları sonralarına doğru derneğimiz bünyesinde tertipleyeceğimiz futbol turnuvasına hazırlanıyoruz. Gençlerimizin birbirleriyle kaynaşmaları, gençlerimize derneğimizi daha yakından tanıtmayı ve geleceğin yöneticilerini yetiştirmeyi umut ediyoruz. Aynı zamanda düzenleyeceğimiz bu turnuva ile derneğimizin futbol takımının alt yapısını oluşturacağız. Futbol takımı olan ilk dernek olmayı da hedefliyoruz. Bilmeliyiz ki kötü alışkanlıklar “bir şey olmaz”la başlar. Bir sigarayla başlar, uyuşturucu ve alkolle devam eder. Bu konuda uzman kişilerle eğitim, sağlık, dini, tarihi ve güncel konularla bilinçlendirmek için seminerler vereceğiz.
-ŞALFED çevrelerinde eskiden beri bir Trabzon Konfederasyonu kurulması şeklinde bir talep var. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
-Ben dernekleri 2. Lig, federasyonları Bank Asya, konfederasyonları da Süper Lig gibi görüyorum. Bir Trabzon konfederasyonuna mutlaka ihtiyaç vardır. Trabzon Dernekler Birliği çok aktif bir dönem geçirdi. Federasyon döneminde giderek bu heyecan kayboldu. Sonra ise bir federasyon daha kuruldu ama birlik sağlanmalı, bu iki federasyonun birleşmesi ve güç birliği yapması gerekiyor. Onun için de bu işlerde büyük emeği geçmiş, zamanında Trabzon adına önemli işler yapmış Tekin Küçükali’nin öncülük etmesini öneriyor, O’nun birleştirici olacağına inanıyorum.
-Son olarak neler söylemek istersiniz?
-Derneğimizin kuruluşundan bugüne kadar maddi manevi katkıda bulunan Başkan ve yöneticilere, İş adamlarımıza, basınımıza, sanatçılarımıza, bayan komisyonumuza, üyelerimize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Ayrıca çok sevdiğim, saydığım rahmetli Aliosman Şirin hocamın başarılı gazeteci oğluyla röportaj yapmaktan, kendisini derneğimizde ağırlamaktan büyük bir onur duydum. Şalpazarı Haber olarak size ve Mustafa Atalar’a da özellikle teşekkür ediyorum.
-Biz teşekkür eder, başarılarınızın devamını dileriz.
Röportaj: Bülent Şirin-Mustafa Atalar