Bir önceki yazıda kaldığımız yerden devam ediyoruz. Kongre’nin sonuna gidelim:
Uzun süren oy verme ve sayımı süreci bitti, divan başkanı sonucu ilan etti. Ömer Karadeniz’in başında bulunduğu liste 137-87 gibi çoğu kimsenin beklemediği bir farkla kazanmıştı.
İlk olarak kaybeden tarafın başkanı Hasan Keskin konuştu ve sıcağı sıcağına gayet sakin ve serinkanlı ifadelerle ortaya çıkan iradeye saygılı olduklarını, ihtiyaç halinde her zaman yönetimin emrine amade olacaklarını söyleyerek ilgili herkese teşekkür etti.
Hilmi Türkmen’e armağan...
Ömer Karadeniz ise sözlerine teşekkürle başladıktan sonra “Bu seçimi öncelikle Hilmi başkanıma hediye ediyorum” diyerek devam etti. Bu da şaşırtıcı bir şey değildi, çünkü Ömer Karadeniz kampanya boyunca ve kongre açılış konuşmasında Hilmi Türkmen’in kendisini desteklediğini ısrarla vurgulamıştı.
Ancak yeni başkan daha sonra çok tuhaf bir ifade kullandı. “Bu toplumu biz 90’lı yıllarda bütünleştirdik, salonlarda kucaklaştırdık, Otçu’suyla geleneğini ve kültürünü yaşattık” dedi ve sonra “Şu kesinlikle bilinmeli: Birlik-beraberliğimiz devam edecek ama hak edene! Toplumu ayrıştırana değil!” deyiverdi!
Herkes şaşırmıştı. Bu “birlik-beraberlik” denen kavram öyle bir şeydi ki, ona karşı olanları bile kapsamak zorundaydı, yoksa bir anlamı ve işlevi kalmıyordu. Siz herkesi kapsayacak şekilde bunu sağlamak için çaba gösterirdiniz, yine de daire içine girmek istemeyenler olursa gerekeni yapardınız. Ama daha kongre biter bitmez değil.
Bize kalırsa Sayın Başkan Ömer Karadeniz kongre süreci boyunca ve kongrede de devam ettiğine inanılan bir rekabetin getirdiği gerilim yüklemesiyle böyle bir açıklama yapmıştı. Bu konuya birazdan geleceğiz.
Ya düzeltmeli ya da...
Şu anda Ömer başkan hiç vakit kaybetmeden bu açıklamasını ya düzeltmeli ya da “Hak etmeyenlerin” kimler olduğunu açıklamalıdır. Yoksa rakip listeye oy veren ya da destekleyen herkesi zan altında bırakmış olacaktır. Herkes de takdir ve tahmin edebilir ki, aksi halde birlik-beraberlik denen kavram gökkuşağının altından geçmek kadar hayal olur. Zaten bir önceki yazımızda vurguladığımız gibi ŞALFED’in son durumu münasebetiyle camiadaki bağlar iyice zayıflamıştır.
Şu “rekabet” meselesine gelelim. Ben meseleyi bir türlü tam olarak anlamayasam da bu kongrenin Refik Kurukız ile Hilmi Türkmen arasında bir seçim olduğu söylenildi durdu kampanya boyunca. Hasan Keskin’le Refik Kurukız’ın çok yakın olduğu bilinen bir şeydi ve kimse de bunu inkâr etmiyordu. Fakat Hasan Keskin hiç kimseye, hele Hilmi Türkmen’e uzak değildi ki... Ömer Karadeniz de yine bütün süreçte Hilmi Türkmen’in kendisine destek verdiğini açıktan ifade etmiş, Refik Kurukız’ın ise kongre sürecine müdahil olduğunu iddia ederek Kurukız’ın böyle bir hakka sahip olmadığını isim vermeden defalarca ima etmişti. (Bizim bulunmadığımız toplantılarda açıkça da söylemiş olabilir, bilmiyoruz)
Refik Kurukız kongreye bizzat gelerek Hasan Keskin’e desteğini belli etti. Hilmi Türkmen gelmese de Ömer Karadeniz’in kendisini desteklediği şeklindeki açıklamalara şu ana kadar sözlü ya da yazılı olarak herhangi bir itirazda bulunmadı. Yeni başkan Ömer Karadeniz’in kongre biter bitmez seçimi Hilmi Türkmen’e armağan ettiğini de göz önüne alırsak, bu kanaat için eskilerin tabiriyle zann-ı galip diyebiliriz.
İki değerli siyasetçimiz belki asla böyle bir yarışın içine girmediler, girmeyi bile düşünmediler. Fakat olayların akışı kamuoyunda böyle bir intibaa sebep olmuştur ve bize de bunu aktarmak düşmüştür. Gerçekten olmuştur olmamıştır, olduysa da doğrudur yanlıştır bilemeyiz. Takdir kamuoyuna aittir, eğer taraflardan herhangi bir açıklama gelirse seve seve yayınlarız.
Bir trilyon vaadi
Ömer Karadeniz, kongrede aday olarak konuşmasını yaparken siyaset, ticaret, bürokrasi ve dernekçilikteki tecrübelerine atıfta bulunarak “Yaptık, yine yapacağız” ana temasıyla birlikte ciddi vaatlerde bulundu. En somut ve dikkat çekici vaadi de “Kurban Bayramı’ndan sonra ŞALFED’in kasasında bir trilyon olacak” şeklindeydi. Yani yeni parayla bir milyon lira. Bu vaat karşısında herkes hem şaşırdı hem heyecanlandı. Şahsım adına ben bu duygulara ilave olarak bir de sevindim. Çünkü muğlak ve yuvarlak ifadeler kullanmamış, somut ve yüksek bir vaatte bulunmuş, böylelikle hem net bir hedef koymuş hem de kendini bağlamıştı. Şimdi konuyla uzaktan yakından ilgili olan herkes Kurban Bayramı’ndan sonra ŞALFED’in kasasındaki bir trilyonu görmek isteyecektir, bu da son derece normal ve sağlıklı bir süreçtir. Böylesine net ve yüksek bir vaatte bulunarak camianın damarlarına adrenalin enjekte eden Sayın Ömer Karadeniz’i buradan tebrik ediyorum.
Yine uzattık ama bu konu hakkında kısa yazmam mümkün değil. Son olarak bir şey hatırlatayım:
Geride kalan birkaç ay boyunca gazeteci olarak ŞALFED’in geçen dönem yönetimini eleştiri mahiyetinde yazılar yazmadığım için hayıflandığımı ifade etmiş, bunun başta ŞALFED yönetimi olmak üzere bütün Şalpazarı camiasına zarar verdiğini söylemiş, gelecek yönetim kim olursa olsun gazetecilik görevimi yapmaya çalışacağımı ifade etmiştim. Bu da önceki tavrımızın aksine ŞALFED yönetimi dahil herkesin yararına olacaktır.