“Evi aslına uygun şekilde restore ediyoruz. Bozulan, kırılan, çürüyen kısımlarını aynı malzemeyi kullanarak yeniden yapıyoruz. Yasal olarak yıkılması zaten yasak ve biz de ata yadigârı evimizi yıkmayı düşünmüyoruz. Evin çok güzel bir mimarisi var, tadilatı yavaş yavaş yapıyoruz. İleride müze haline de getirebiliriz. Dedemiz rahmetli Emrullah Şekerci son derece titiz ve ince eleyip sık dokuyan biriymiş. Evin içindeki taştan yapılmış kısımları birkaç kez söktürüp tekrar yaptırmış''.
Hâttâ bunun bir de ilginç hikayesi vardır: O zamanlarda bir delikanlı ağlayarak gidiyormuş. Onu gören birisi neden ağladığını sormuş, o da askere gittiğini söylemiş. Soran da “ben de Emrullah ustaya taş ustalığına gidiyorsun sandım. Askerlik ne ki?” diye cevap vermiş.
Yapan ustalar çok büyük emek vermişler, biz onların yaptıklarını 70 senede yıkamadık. (Gülüyor)
Bu fikir bir süreden beri kardeşler olarak aramızda konuşuluyordu. Geçen sene bayramda bir araya gelince hep birlikte karar verdik. Hemen malzemesini aldık, iyi bir ustayla anlaştık. Henüz bitmiş değil, dış cephe tamamen fırınlanmış ağaçtan yapıldı. İç kısımların bitmesi biraz uzunca sürecek. Sanıyorum Şalpazarı ve Beşikdüzü civarında bu çalışmanın bir başka örneği de bulunmuyor.
''Bundan sonra yeni inşa edilecek binalar da Karadeniz mimarisine uygun olarak yapılmalı. Bölgeyi beton yığınlarıyla doldurmanın anlamı yok, faydası da yok''.