Ülkemizde yaklaşık 22 yıldır kalp nakli yapılıyor. Şimdiye kadar yaklaşık 400 kişi yeni kalbi sayesinde hayata döndü, son bir yıl içinde yaklaşık 20 kalp ameliyatı yapıldı. Her an gözü kulağı telefonda, iyice yavaşlamış kalbi heyecandan zorlanarak bir haber bekleyen, kalp nakli ameliyatı olmadan göçüp gitmemeye kararlı binlerce kişi var Türkiye'de...
Şimdiye kadar yapılan kalp nakillerinde hep gidenin ardından ailesini, ya da yeniden doğan hastaların hikayesini dinledik. İçimiz ürperdi, hem sevindik, hem üzüldük...
Peki hikayenin asıl kahramanları, -kalbi alıp, bekleyen hastaya sağ salim yetiştiren, kalbi yerleştirdikten sonra yeni bedeninin içinde atmasını bekleyen- doktorlar, bu ameliyatlar sırasında ne hissediyor? Aileler defalarca dinlenip, hissettikleri tekrar tekrar yaşatılırken, doktorlar ne yaşıyor?
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kalp-Damar Cerrahisi Anabilim Dalı'nda görevli, aynı zamanda kalp nakil merkezinde operasyonlara katılan ekibin bir üyesi olan Uzman Dr. Deniz Göksedef, bu durumu şöyle özetliyor:
“Evet hastalar, hasta yakınları için oldukça duygu yüklü anlar. Ama biz doktorlar da o esnada çok şey yaşıyoruz. Örneğin beyin ölümü gerçekleşmiş olan hastaya gittiğimizde, orada yaşayan, diğer organları çalışmaya devam eden bir beden olmasına rağmen bunu düşünmemek zorundayız. Diğer hastayı yaşatmak için o bedenin üzerine eğilip, tamamen bir makine olarak baktığımız kalbi çıkarıyoruz. Tabi asıl amacımız yaşatmak olduğu için, oradaki acıyı görmemeye çalışıyoruz, o ameliyat esnasında kimse tek kelime etmiyor, hiç konuşmadan emaneti alıp diğer hastaya yetiştiriyoruz.
“Orada ise başka bir hava var, bir insanın yaşatmak için canla başla, heyecanla çalışıyoruz. Ona bir kalp veriyoruz, atmasını bekliyoruz. Attığında ise diğer ameliyatın bitişindeki o sessizliğin yerini, başarıyla bitirilmiş bir ameliyatın neşesi alıyor.”
HEM HASTANIN, HEM DOKTORLARIN YENİDEN DOĞUŞU...
Türkiye'de yıllardır kalp nakil ameliyatlarını yapan, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kalp-damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gökhan İpek önderliğindeki, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kalp-damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Suat Nail Ömeroğlu ve Uzman Dr. Deniz Göksedef'ten oluşan ekip, 22 Nisan'da geceyarısı, kalbini bağışlayan bir adamın ölüm haberiyle harekete geçti. Göztepe Hastanesi'nden, başka bir bedende atmak için bekleyen kalbi alıp, Cerrahpaşa'da 1 yıldan fazla süredir kalp nakli bekleyen hastaya yetiştirdi. 4 buçuk saat süren ameliyat bittiğinde, bu üç doktorun başını çektiği ekip, başarılı geçen bir ameliyatın rahatlığını yaşıyordu.
Ameliyat sonrası, doktorların bu süreçte neler hissettiğini dinlemek için soluğu Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde aldık. Prof. İpek, ameliyat sonrasında tıpkı hastası gibi yeniden doğmuş, gözlerinin içi gülerek kapısını açtı bize.
“Daha önce Koşuyolu Kalp Hastanesi'ndeydik. Cerrahpaşa'ya 2006'nın sonunda geldik. Koşuyolu'nda biz çok kalp nakli yapmıştık. Ama o sırada Cerrahpaşa'da hiç yapılmamıştı. Bütün gerekli koşulları oluşturduktan sonra Sağlık Bakanlığı'ndan yetkiyi aldık. Türkiye genelinde Ankara'da 3, İzmir'de 2, Antalya'da 1, Gaziantep'te 1, İstanbul'da da 4 merkez var.”
“BEYİN ÖLÜMÜ İDRAK EDİLMİŞ OLMADIĞI İÇİN...”
Kalp naklini, diğer organlardan farklı yapan şey nedir diye soruyoruz Dr. İpek'e...
“Kalp nakli diğer organ nakillerine benzemez. Kalp ölmeden, sağlam kalbi almak zorundasınız. Karaciğer, böbrek nakillerinde canlıdan olabildiği gibi, ölüden de organı alma olasılığı var. İnsanda iki tane böbrek var, birisini verebilir. Karaciğerinin bir parçasını verebilir. Ama kalp tektir! Bu sebeple bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de kalp nakli vericisi çok zor buluyoruz. Çünkü hasta yakınları, 'hastamız hala yaşıyor' diye düşünüyor. Kalbi durunca öldü diye düşünüyorlar, beyin ölümünü idrak etmiş değiller. Siz ona 'beyni öldü, hastanız artık yaşamıyor, kalbini alalım' dediğiniz zaman, aslında kalbi atıyorsa, hasta yaşıyor imajı var. Türkiye'de yaklaşık 380 kalp nakline ulaştık sanırım. Her yıl toplamda en fazla 20 kalp nakli yapılıyor. Onun için diğer organ nakillerinden ayrı özellik. Genç kişiden almak zorundasınız.”
ÇOCUK KALBİ...
Genel olarak en zor bulunan kalp ise, çocuk kalbi. Çünkü anne-babalar, çocuklarının küçük kalplerini vermek konusunda kararsız...
“Hasta yakınları bazen, kalp durduktan sonra ancak karar veriyor organ bağışı yapmaya, e tabi o zaman biz kalbi alamıyoruz. Bu yönden halkı bilinçlendirmek lazım. Özellikle kalp nakli bekleyen çocuklarımız var bizim. Erişkinlerde bulabiliyoruz ama çocuk kalbi bağışlayan çok az. Belki şu ana kadar 3 – 4 tane yapılmıştır. Benim de bekleyen 4 tane hastam var. Ama çocuk kalbi bulamıyoruz, bağışlamıyor anne-baba. Bu bilinci yavaş yavaş yerleştirmek lazım, yığınla hasta beklemede ve ölmekte. Bu tip hastaların %70'i ilk yıl için ölmekte. İki yıl içinde çok çok azı kalıyor. İşte kalp nakli bekleyen hastaların trajedisi bu...”
“GÖMÜLECEK BİR ORGANLA, GÖMÜLECEK BİR İNSANI KURTARIYORUZ”
Kalbi alırken neler hissediyorsunuz?
“Kalbi alırken bir yandan üzüntü olabiliyor ama, sevinç daha fazla oluyor bizde. Yeni birisine yeni bir hayat sunmak, yeni bir başlangıç vermek büyük bir haz ve sevinçtir. Düşünün ki; gömülecek bir organla siz gömülecek bir insanı kurtarıyorsunuz. O kişinin çocuğunun, annesinin babasının yaşadığı dramı düşünün. Hele bizim bir önce yaptığımız kalp naklinde, -başarıyla bitmişti- iki tane kardeşi vefat etmiş, bu yaşayan tek çocuktu, çıktığımızda bütün ailesi organlarını bağışladı. Bu büyük bir duygu. Onların minnettarlığı büyük bir duygu.
“Bu sevinci vericinin ailesi de yaşıyor sonra. O da büyük bir duygu, vericiden bir parçanın yaşadığını bilmek, birine yararlı olmak ayrı bir duygudur aslında.”
“AİLELERİN BİRBİRİNİ BULMASINI ETİK BULMUYORUZ; AMA AİLELER...”
Vericinin ve alıcının ailelerinin birbirini bulmalarını etik bulmadığını söylüyor Dr. Gökhan İpek. Sebebini sorduğumuzda ise şu şekilde açıklıyor:
“O iş olursa her türlü şekilde kullanmak isteyen bir aile ferdi olabilir. Duygu sömürüsü yapabilir. Ama sonradan onlar genelde buluyorlar birbirlerini. Özellikle kalpte oluyor bu, böbrekte vs o kadar önemli olmuyor. Ama kalp farklı, onu aldığımızda hasta artık ölmüş oluyor.”
Yıllar boyunca insan vücudunu mekanik olarak incelemiş, profesörlük ünvanı almış olan doktor, konu kalp olunca duygulanıyor...
“Kalp farklı bir olaydır. Felsefi açıdan da değişik. İnsan aşık olur, 'kalbimin içinde yaşıyorum' der. İnsanın motorudur. Objektif ve mekanik düşünmemek lazım, kalple ilgili farklı duygular yaşayabilirler.”
Son yapılan kalp naklini ise heyecanla ve başarıyla geçmesinin verdiği rahatlıkla anlatıyor Gökhan İpek:
“Hastamız yaklaşık bir buçuk yıldır nakil bekliyordu. Hatta bulamadığımız için kalbin ani durmasını engelleyecek bir pil takmıştık. Son zamanlarda bu da yetmemeye başladı, hasta sık sık bize geliyordu. O kadar uzun süredir beklemenin verdiği hem moralsizlik, hem ölümü bekleme pozisyonu, hem de acı var. Dün kalp bulununca koşarak geldik, 41 yaşındaki hastamıza nakli yaptık. Başarıyla sonuçlandırdık.”
“HASTALAR AİLEMİZDEN OLUYOR”
Prof. İpek, hastaların ameliyat sonrası yaşamlarını, onları hayata döndüren doktorlarıyla ilişkisini ise, 'hepsi aileden' diyerek anlatıyor...
“Bu hastalar bizim ailemizden birisi oluyor. Daha önceki hastalarımız da hiçbir zaman bizi bırakmazlar, biz onları ararız. Bu şekilde bir yaşam bizimki.
“Kalp naklinde kalbin reddi olayı yaşanabilir, ama bu 20 yılın üzerine artık çıktı. Kalp nakli yapılan hastalarda yaşam ortalama 10 yılın üzerinde. Dediğim gibi ailemizden biri oluyor hastalarımız, çünkü sürekli olarak takipteyiz onları. Düzenli kontrollerimizi yapıyoruz, sürekli tetkikler var, kalbi taktık bitti demiyoruz hiçbir zaman.”
KALPTE CİNSİYET FARKI!
Her ameliyat öncesi sorgulanan, bir çok sağlık haberinde konu olmuş bir soru geliyor aklımıza: Hastalar, farklı cinsiyetten kalp alma konusunda ne düşünüyor, bu durumdan nasıl etkileniyor? Doktorlar, bu durumun aslında hiçbir değişim yapmayacağını yıllardır ısrarla söylüyorlar...
“Hastalarımıza hem ameliyat öncesi, hem ameliyat sonrası psikolojik destek veriyoruz. Biz hastaya da demeyiz kimin kalbini taktığımızı. Halbuki erkeğe kadın kalbi taktığımızda onu kadınlaştırmıyoruz, ya da kadına erkek kalbi takmak onu değiştirmiyor. Bir önceki hastamıza bu olmuştu, ama nakilden sonra gayet makyajıyla, tüm feminen fonksiyonlarıyla yaşamını devam ettiriyor. Ne yazık ki soru işaretleri yaşayan bu tip hastalarımız olmuştu.
“Kalbi kabul etmek, sağlığa daha kolay kavuşmak cinsiyetle ilgili değil. Kadınlarla erkeklerde bu farklılık göstermiyor. Aileleri bazen tereddüt yaşıyor, nasıl olur sonrasında diye, ama hastalar kesinlikle istiyor. Çünkü adım atamıyor, öleceğini biliyor. Hastalar daha istekli oluyor o yüzden, geleceklerini görebiliyorlar, sosyal yaşamları sıfır oluyor, bir yere gidemiyor.”
Birkaç da anı var Dr. İpek'in aklında, onları anlatıyor bize hastalarını tek tek hatırlarken:
“Yine ekip olarak yaptığımız iki kalp nakil ameliyatı vardı, genç bir kadınla genç bir erkeğe. Onlar evlendiler. Uzunca bir süre sonra erkek vefat etti. Evlenmek istediklerinde ben karşı çıkmıştım ama tabi aşka karşı çıkamıyorsunuz. Çocuk yapmamak kaydıyla evlenmelerine izin verdik, hanımefendinin tüplerini bağlattık. “
Siz neden karşı çıkmıştınız?
“İkisi de çok dikkat etmesi gereken hastalar, çocuk olursa, çocuğun sorumluluğunu yüklenmeleri zor. Dünyada bunun örnekleri var aslında. Ama bize gelen grup daha çok kültür seviyesi düşük. Çocuk başlı başına bir heyecan, stres, sağlam kalplerde bile dayanmak zor. Evet hastaya da sağlam kalp takıyorsunuz ama verdiğiniz bazı ilaçlar var, onları kesmek zorunda kalabilirsiniz. Onları böyle bir yükümlülüğün altına sokmak istemiyoruz. Ama sosyal yaşamlarını o kadar sınırlamıyoruz.”
HER YIL İKİ DOĞUM GÜNÜ!
“Her yıl yeni doğum günü kutluyorlar. Beni aradı bir tanesi, birinci yaşımı kutluyorum diye. İki de çocuğu vardı, eşi ve çocuklarıyla doğumgünü kutlamasına çıkmışlardı. Ailecek beni ziyarete geliyorlar, tabii çok duygulanıyorum.”
Ekibin bir diğer profesörü, yıllardır kalp nakli yapan Dr. Suat Nail Ömeroğlu'na da bir önceki gece ameliyat sürecinde yaşadıklarını, hastalarla ilgili hissettiklerini soruyoruz.
“Geceyarısından sonra Dr. Deniz Bey, beyin ölümü gerçekleşen hastanın kalbini almak için Göztepe Hastanesi'ne gitti. Biz de Dr. Gökhan Bey'le birlikte buradaki hastayı hazırladık. Ameliyatlara eş zamanlı başladık. Kalbi başarıyla yerleştirdik.
KALBİ OLMADAN YAŞAYANLAR...
“Beyin ölümü kararı verilen bir hastanın uzun süre yaşaması mümkün değil. O hastaların kalbi bu sebeple alınıyor. Bize beyin ölümü kararı, diğer ekip tarafından bildirilince biz kalbi almak için harekete geçiyoruz. Kalbi aldıktan sonra hastaya kalbi takmak enteresan bir olay. Çünkü ameliyatın bir bölümünde hastanın kalbini çıkarmış oluyorsunuz. Hastanın tamamen kalbi olmuyor. Yaşıyor ama kalbi yok! Böyle enteresan bir dönem oluyor. Yaklaşık 1 saat sürüyor bu durum.”
Dr. Ömeroğlu kalbin takılması sürecini hatırlatınca, Dr. İpek de o esnada yaşanan bir başka heyecanı dile getiriyor:
“Yerleştirdiğiniz kalbin ilk atım heyecanını yaşıyorsunuz. Büyük bir heyecan. Yeni taktığınız kalbi bekliyorsunuz, saniyeler içinde o kalp yeni vücutta atıyor ve tansiyonunu oluşturuyor. O kalbi atar görmek değişik bir duygu, bütün ekip yeniden doğuyor.”
KALP NAKLİNDEKİ EN BÜYÜK TEHLİKE!
Ömeroğlu, ameliyattan sonra sinirlerin devamlılığı olmadığı için yaşanan tehlikeleri hatırlatarak, düzenli kontrolün önemine de dikkat çekiyor:
“ Ameliyattan sonra, bütün organların bağlantısı yapılıyor. Tamamen eski kalbin yerine yerleştiriliyor. Fakat sinirlerde bir devamlılık olmuyor. Dolayısıyla kalp nakli yapılmış hasta, yeni kalpte bir problem olsa da, damarlarında bir tıkanıklık varsa, bir kalp krizi geçiriyorsa onu hissetmeyebilir. Böyle ilginç bir durum var. Sinirlerde devamlılık olmadığı için kalp krizi geçridiğini, göğüs ağrısını hissetmeyecektir o hastalar. Biz bunun için düzenli aralıklarla hastaları kontorl ediyoruz, gerekiyorsa anjiyo yapıyoruz. Daha önce, kalp krizi geçirdiğinin farkında olmadığı için kaybedilen hastalar oldu. Özellikle takibini devam ettirmiyorsa, kaybetme riski daha fazla.
“Fakat hastalar böyle kaygıları neredeyse hiç yaşamıyor, tamamen yaşama odaklı olarak 'bana kalp bulunur mu, bulunmaz mı, ne zaman telefon çalar ve biz gideriz' diye evde merakla bekliyorlar.”
“ORGAN BAĞIŞI DEVAMLI OLARAK GÜNDEMDE TUTULMALI”
“Dönem dönem organ bağışı azalıyor, dönem dönem artıyor. Bunu devamlı bir hale getirmek lazım. Onun için devamlı bunun gündemde tutulmasında fayda var. Olan ilginç olayların medyaya yansıması, bazen filmler, diziler bile olumlu etkiliyor. Bazen de olumsuz haberler oluyor, organ mafyası gibi... İnsanlar da tabi ister istemez olumsuz etkileniyor. Bu sansasyonlar çoğunlukta böbreklerde oluyor.
Kaynak: Haberturk.com/Ece Göksedef